Google ve Facebook İçerik için Ödeme Yapmaya Zorlanmalı mı? (Çeviri)

Columbia Journalism Review editörü Mathew Ingram, ülkeler ve yayıncılar ile Google ve Facebook arasında krize dönüşen “içeriğe para ödeme” meselesine dair deneyimli kişilerden görüş aldı. Platformlar ve haber ekonomisi bağlamında henüz ülkemizde tartışılmasa da önemli bir gündem olduğunu düşündüğüm konuya dair farklı görüşleri içeren ve  26 Mayıs 2020’de yayımlanan yazının önemli kısımlarını sizlerle paylaşıyorum:

New York Times’ta yayımlanan yakın tarihli metinde medya yazarı Ben Smith, geçtiğimiz yıl Avrupa Birliği tarafından belirlenen yeni telif hakkı kurallarının ardından Avustralya ve Fransa’daki regülatörlerin; Google ve Facebook gibi dijital platformları, yayıncıların içeriklerini kullandıkları için doğrudan medya şirketlerine ödeme yapmaya zorlamalarını ele aldı. Diğer ülkeler de farklı başarı düzeylerinde bunu gerçekleştirmeye çalıştı: İspanya 2014 yılında benzer bir yasa çıkardı ve bu noktada Google, News hizmetini o ülkede tamamen kapatarak yanıt verdi. Almanya ise 2013 yılında telif hakkı yasasını kabul etti, ancak bunu uygulamakta zorluk çekti. Smith’in yazısında ortaya koyduğu gibi, dijital platformlara karşı bu tür hareketlerin mantığı nispeten basit: Google ve Facebook reklamcılık sektörünün kontrolünü ele geçirdi böylece medyanın geçimini sağlama yeteneğini yok etti. Bu durum da gazeteciliğin zarar görmesine yol açtı.

Peki bu doğru mu? Yoksa bazı medya şirketlerinin de yapabileceği gibi Google ve Facebook daha iyi bir ürün sunmak için İnternetten mi yararlandı? Neden İnternetten önce de düşüşte olan şirketleri desteklemek zorundalar? Bu ve diğer soruları tartışmak için CJR’ün Galley tartışma platformunu kullanarak Times’tan Smith, Tow-Knight Girişimci Gazetecilik Merkezi Direktörü Jeff Jarvis, Sydney Teknoloji Üniversitesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Monica Attard, Stratechery bülteninin yazarı teknoloji ve medya analisti Ben Thompson, Columbia Üniversitesi Dijital Gazetecilik Direktörü Emily Bell ve Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü yürütücüsü Rasmus Kleis Nielsen‘in yer aldığı bir grup uzmanla sanal bir tartışma düzenledik.

Google ve Facebook’u uzun süredir savunan ve “What Would Google Do?” kitabını yazan Jarvis, dijital platformların onlara trafik gönderdikleri için yayıncılara büyük bir yarar sağladığını öne sürdü (Ayrıca Facebook’un onun CUNY’deki çalışmalarını desteklemek için para bağışladığını da not düştü). O’na göre “Tanrı gazete yayıncılarına elde ettikleri geliri vermedi. Bu onların ebedi hakkı değil”. Jarvis ekledi: “İnternetin yeni gerçekliğinde, yeni rakipler haber şirketlerinin müşterilerine -reklam verenlere- daha iyi bir anlaşma sunmaya geldiler fakat yayıncılar ise tüm verimsizlikleri ile eski, kitle medyası iş modellerine sıkıca tutunmak konusunda ısrar etti”. Smith’e göre ise birçok yayıncının mücadele ettiği sorunların kaynağı bu platformlar değil -İnternet. “İşletmenizi, insanların İnternette okuma ve para harcama yöntemlerine odaklanan bir şekilde kurmuyorsanız bu durum Google veya Facebook’un hatası değildir. Fakat, Google ve Facebook’un büyümesine yardımcı olacak bir çok yasa var. Örneğin, platformlar kendi bünyelerinde yayımlanan içerikten sorumlu değil. Bunlar doğal yasalar olarak düşünülmemeli sadece yasa koyucular tarafından yazılan ve platform lobicilerinin etkisiyle düzenlenen metinler.”

Nielsen, gazeteciliğin desteğe ihtiyaç duyduğunu belirterek Avustralyalı ve Fransızların önerilerinin vergi yapısından dolayı gazetecilerin ve yayıncıların hayal edebilecekleri gibi bir şey üretme ihtimalinin düşük olduğunu söyledi. Nielsen ayrıca “politika açısından bakıldığında da, öngörülen vergilere, ekonomistlerin ve avukatların oldukça şüpheci yaklaştığını düşünüyorum. Çarpık, verimsiz, karmaşık ve ekonomideki değişimlere karşı savunmasız olma eğilimindeler. (…) Eğitimin öncelikle kitap yayıncılarına uygulanan bir vergiyle ya da kamu sağlığının tütün ve şeker üreticilerine uygulanan bir vergiyle finanse edildiğini hayal edin. (…) Kamu ihtiyacı sabit olacak, kamu finansmanı ekonomideki döngüsel ve yapısal değişikliklerle çılgınca dalgalanacaktır” diye ekledi (Reuters Enstitüsü hem Google hem de Facebook’tan önemli miktarda fon aldı). Attard da bu yeni modellerin uygulansalar bile çok fayda sağlamayacağını düşünüyor. Thompson da Facebook ve Google’ın medyaya içerik karşılığında sağladığı değerin nesnel olarak ölçülebilir olduğunu düşünüyor. O’na göre, “İçeriklerin Google veya Facebook tarafından paylaşıldığı durumlarda, şirketler daha fazla para kazanırlar ve olmadığı zaman da kazanamazlar. Bu nedenle Fransa’nın, Google’ı pazardan çıkmaya zorlamayan bir öneride bulunması gerekiyordu.”

Bell, bu iki perspektifin büyük bir noktayı kaçırdığını savundu. “Bir sistemi yalnızca cezalandırıcı bir temelde reforme etmeye çalışmamalıyız. (…) Toplumların neye benzemesini, ne kadar eşit olmasını istiyoruz, demokrasinin nasıl çalışmasını istiyoruz ve bu amaçları destekleyen kurumları nasıl yaratırız? Bunları düşünmek yerine kişisel çıkarlarımız ön planda.” Bell, teknoloji ve medya arasındaki kültür savaşından endişe ettiğini söylerek ekliyor: “Bu durum mantıklı bir prensip tartışmasını imkansız kılıyor. Her iki tarafın da sorunları var, ancak acil ihtiyacımız temel seviyede habercilik ve kamuya hesap verme sorumluluğudur.”

Ülkemizde henüz tartışılmayan bu konunun ilgilileri tüm görüşlerin detaylarına burayı ziyaret ederek ulaşabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir